Ahmet Haldun Terzioğlu

Ahmet Haldun Terzioğlu

Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı’nda, Doğum tarihi 07.01.1960 yazar. Trabzon’un Beşikdüzü ilçesine bağlı Takazlı Köyü (köylerin mahalle yapılmasından önce) doğum yeridir. Elbette doğuştan TRABZONSPOR’ludur bunu Tanrı’nın verdiği bir armağan olarak görür. Trabzon’da doğmuştur, ama Trabzon’da uzun süreli yaşayamamıştır. Evliya Çelebi gibi düşünde yanlış söz edip “Seyahat” dilemediği halde, çok yer değiştirmek karakteristik bir yazgı olmuştur onun için. Öğretmen olan atası çok yer değiştirmiş, o da buna bağlı olarak o da çok okul değiştirmiştir. İlkokulda 2, Ortaokulda 2, Lisede 3 okul… Bursa, İstanbul, Trabzon ve Muş… Bununla övünür ki: MUŞ LİSESİ mezunudur. Okullarında başarılıdır, ancak çok fazla ders çalışmayı sevmemiş, dersler ve okul ortamları ona hep hafif gelmiştir. Ezbercilik yapıp abartılı notlar almak yerine günü kurtarmak hep yeği olmuştur. Buna rağmen kendisine zaman zaman takdirnameler ve teşekkürnameler vermişler, ama bunlar da hiçbir işine yaramamıştır. Zamanı geldi, deyip hepsini yok etmek çok mutlu etmiştir kendisini. Üniversiteyi hiç zorlanmadan, çok az çalışarak, gezerek, geçim derdi çekerek ve bolca kavga ederek, sonunda da Yük.Müh gibi söylemesi abartılı, ama içi boş bir orunla bitirmiş, rastlantı olarak seçtiği meslekte hiç mutlu olmamış, okula girdiği gün başlayan nefreti hep sürmüş, kurtulmak için uğraşmış, ancak emekli olana dek kurtulamamıştır. Bir sonraki okul da tinini açmamış, çerez niyetine bitmiştir. Üniversite dönemi Türkiye’nin en zor çağlarından birine denk gelmiş, üzerine düşen sıkıntılarını yaşamış, yine de o çağ gençliğinin yaşadıkları yanında çerez olarak adlandırılabilecek yaşadıkları için Tanrı’ya hep kut sunmuştur. Polis ve mahkeme kayıtları uzun bir zaman peşini bırakmamış, sıkıyönetim mahkemeleri ile tanışmış, askerdeyken bile arkasından gelen dosyalarla boğuşmuş, sonra unutulmuştur. Okula başladığı andan sonuna dek dört burs kazanmış, üçünü o zamanın moda terimi ile “anarşiye karıştığı için” yitirmiş, dördüncüsünü de “Zorunlu hizmet olarak ödemek üzere, zorunlu devlet memuru” olarak değerlendirmek zorunda kalmıştır. Sporu sevmiş ama bireysel sporları tercih etmişti. Trabzonlu olduğu halde futbolu hiç becerememiş, voleybol ve basketbola ise fiziki durumu izin vermemiştir. Kavga severliği ile gereken yeğlemeyi yapmıştır. Liseden itibaren epeyce uğraşmış, yapısı ve tini gereği Boks, Judo, Taekwondoya, ama her zaman kavgaya sevilenmiş, çok zaman ve güç harcamış, yapabildiğince üst seviyelerde yer tutmuştur. Kayak, dağcılık, paraşüt ise zevkine tutkuları olmuştur. Askerliği de özelliklidir. Eğridir Dağ Komando Okulu ve ardından Kayseri Hava İndirme Tugayı… Üstelik başarılıdır da ki bir ara teskere bırakmaya meyletmiş, ama yine o kahrolası dosyalar, buna engel olmuştur. Askerde de kerelerce olaylara karışmış, resmi giysi içinde kavgalar etmiş, hatta bir keresinde yaptığı olay nedeniyle, az kalsın askerliğini yakacak duruma düşmüş, bugün bile kut ile andığı bölük komutanı ve tabur komutanı sayesinde paçayı kurtarmıştır. Tanrı’nın kutu ile çok az kıyın çekerek askerliğini tamamlamıştır. En zor çağları, siyasi mahkemelerinin askerlik döneminde de karşısına çıkmasıdır. Hem kendi açısından hem de çevreye etkisi nedeniyle bu işin de önemli sıkıntıları olmuş, bir dönem rütbe sökülme durumu ile karşılaşmıştır. Tanrı’nın yardımı ile ve tansık sayesinde yırtmıştır ki aynı durumda olan çok gencin durumu hiç iyi olmamıştır. Sonra da hiç sevmediği üstelik beceremediği memuriyet… Biliyor ve inanıyordu: Burslu okumasaydı, zorunlu hizmeti bulunmasaydı belki, belki değil kesin memur olmazdı, olamazdı ki bu gerçekten iyi olurdu. Çünkü çağın istediği, iktidarların sevdiği, amirlerin benimsediği bir memur olamamıştır hiç. Zamana ve iktidara göre kıvırma gibi bir özelliği bulunmadığı bulunmayı da hiç istemediği ve seçmediği için yine kavgalar yazgısı olmuştur. Şimdi burada hırpaladığı kişilerin yalnızca orunlarını yazsa, emindir ki kimse inanmaz. Hiç baş eğmediği, kimseye ceket iliklemediği devresince ve çevresince bilinen bir gerçektir. Bunun sonucunda da çok gezmiştir. Bir o yana bir bu yana Türkiye’yi dolanıp durmuş, hiçbir iktidarın yeğlediği adam olmamış, sürekli karşıtlığı seçmiş, bunun için de hak ettiği oruna elbette yükselememiştir. Memuriyetini, başladığı orunla bitirerek üstün bir başarı göstermiştir. (Şaka) Üstelik ne bir kursa ne bir seminere ne de yağlı bir dış geziye aday olabilmiştir. En çok üzüldüğü konu, dost bildiklerinin şekil ve kimlik değiştirme özelliklerini çok geç fark etmesidir. Bu yapısının ona yararı şu olmuştur: Çok yer gezmiş, çok kişi tanımış, yurdunun her yöresini öğrenmiştir. Kendi anlatısıyla, Türkiye’deki bütün kişi çeşitlerini görmüş, anlamıştır. Gezmek tutkuyu da aşmış neredeyse gitmediği hiçbir il, suyunu içmediği hiçbir kaynak, manzarasını görmediği dağ, ova, vadi kalmamıştır. Zorunlu atamaların (Sürgün değil) kârı bu olmuştur ona.Güzelim Anadolu’nun bütün güzelliklerini yaşamıştır. Devletten, kesesine, aylığı dışında bir ek katkı olmadığı için yurtdışı gezilerini de emekli olduktan sonraya bırakmak zorunda kalmıştır. Bu da onun ayrı bir övünç kaynağıdır. Uyduruk birkaç yerde, uyduruk idarecilikler yapmış, bozuk olan yerlere atanmış, bilek zoru ile düzeltince, o yerler göze gelince, hemen başkalarına ikram edilmiştir. Bu nedenle ortaya çıkan mağduriyetleri için mahkemeye gitmeyi kendine yedirememiş, koltuk için, makam için asla devleti mahkemeye vermemiş, bu konuda önce hava atan sonra da koltuk gitti, diye mahkemeye koşan yalamalara asla benzememiştir. Kimseye, kendisine yanlış yapması için ikinci bir şans tanımamıştır. En yakın arkadaşı bile olsa (Ki olmuştur) koltuk ve makam için ona kazık attığında, hemen ilişkiyi kesmiş ve yaşamından çıkarmış, bir daha da esenlik bile vermemiştir. Yağcıları, yalakaları, dönekleri her fırsatta her toplumda bozmak, kırmak en büyük özelliğidir. Bu nedenle dostu her zaman az, yağısı da her zaman çok olmuştur. Ama öyle mutlu olmuş ve sağlığını korumuştur. Bu bir yaşam biçimidir onun için ve asla değişmemiştir. Kimseyi takmamış, sallamamış, söylenenlere de aldırmamış, yalnızca inandığı doğrularla yaşamıştır. En iyi bildiği dil, anadili Türkçe’dir. Başka da bir dile gerek duymamıştır. Bilse de bildim dememiştir. Bazı zirzoplar gibi yalnızca “I am” diyebildiği için özgeçmişine “İngilizce bilir” yazan soytarılara, çok gülmüş, aynı yanlışı yapmamak için direnmiştir. Memuriyetten nefret ettiği belliyken, 2006 yılında, 46 yaşında, günü dolar dolmaz, 25 Yıl 10 gün üzerinden emekli olmuş, böylece kavgalarla geçen memuriyet yaşamına isteyerek ve kutla son vermiştir. En mutlu olduğu günlerden birini de emekli olduğu gün olarak kayda geçmiştir. Ayrılırken, zaman yitirmemek için çalıştığı yerdeki kimse ile uğurlaşmamış, en yakın dostlarına bile hoşçakalın, dememiş, o ortamın havasını bir saniye daha fazla tüketmek istememiştir. Dışarı çıkınca da derin bir nefes almış ve yeni kimliğine bürünmüştür. O günden sonra da işi olmadıkça bir devlet dairesine girmemek için azami dikkat göstermiştir, göstermektedir. Onu bir konukluk için devlet dairesinde gören kimse olmayacaktır. Nefret ettiği o ortama bir daha girmemek adına dostlarının konuklama dileklerine bile evet, dememiştir. Çok kitap okumuştur. Hep kitap okumuştur. Dört yaşında kendi kendine başladığı okuma alışkanlığı hep sürmüştür. Ne devlet dairesindeki masasından ne de çantasından kitap eksik olmamıştır. Ev taşımalarında (Ki çok taşınmıştır) en büyük yük hep kitapları olmuştur. Araştırmak, belli bir konuda, özellikle tarihte bilmek en büyük tutkusudur her zaman. Bunun da yararını görmüştür. Yazmayı hep sevmiştir. Başarmıştır da. Okul yaşamı yazın ödülleriyle doludur. İlk ödülünü ilkokul üçüncü sınıfta, bir kompozisyon yarışmasında kazanmıştır. Sonrasında hep yazmıştır. Durmadan yazmıştır. Makaleler, öyküler, roman ve mesleki yazılar… Kendi adıyla ve başka adlarla kazandığı ödüllerin sayısı yüzden fazladır. Kazandığı para ödüllerini ise yazıp kimsenin moralini bozmak, kıskançlığını kazanmak istememektedir. Bunlar da onun yaşamında bilinmezlerde kalacaktır. Kimi zaman kendisine ait bir eserin, başka bir adla yayınlanmasını ve övgü almasını, alaycı bir gülümseme ile karşılamaktadır. Aramızda kalsın, bugün de onu çeşitli gerekçelerle tenkit edenler, başka adlarla yazdığı kitapları alıp, kitaplıklarının baş köşelerine koymaktadırlar. Bunlar da onun gizi olarak kalacaktır. Ha, bu işi yapmayı da sürdürmektedir. Onu, başka bir neden bulamayıp, çok kitap yazmakla tenkit etmeye çalışanlar, asıl kitap sayısını bir bilseler… Bir keresinde, dizüstü bilgisayarını düşürmüş, o bilgisayarın ana belleği onarılamaz olduğu için, içinde ödüllerde kazandığı 500’e yakın öyküsü yok olup gittiği halde, aldırmamış, ama sonrasında öykü yazmayı bırakmıştır. Siyasi çalışmaları, sloganları, afiş düzenlemeleri ve projeleri ile kişi, kamu-özel kurum ve kuruluşlara önemli katkılarda bulunmuş sonra da hepsinden uzak durmuştur. Bir dönem, kısa bir zaman mesleki bir derginin yayın kurulunda görev almış, köşesinde makaleler yazmıştır. Kuruluşlara yönelik özel çalışmalar yapmış; yazıları, fikirleri ve projeleri ilgililerce değerlendirilmiştir. Pek çok dergi ve kitabın düzenlemesine ve çıkarılmasına katkı sağlamıştır. Tanıtıcı film senaryoları yazmış, bunların hazırlanmasında görevler almıştır. Şimdi, makalelerini ya da kendi deyişiyle, içini dökme yazılarını, orhuntv.com adresinde yazmakta, canı sıkıldığında da silmektedir. Başlangıçta, durmadan yazmış, bir kıyıya atmış, ancak bunları dosya yapıp bir yayınevine götürmeyi, bunu ben yazdım, , demeyi uzun bir zaman düşünmemiş, bu ona zül gelmiştir. “Benim kitabımı basar mısınız?” cümlesini kurmak hoşuna gitmemiştir. Öyküler ve romanlar yazdığını kimselere söylememiş, adeta yazdıkları zamanını beklemiş, bu zaman da askerde dost edindiği yürekli bir kişinin, kendi yayınevini kurması, bir rastlantı olarak ona kitaplarından söz etmesi, kitap yayınlatması için bir dönüm noktası çağı olmuştur. Böylece ilk kitabını yayınlama fırsatını 2004 yılında bulmuş, sonra da ardı kendiliğinden gelmiştir. Aynı anda 12 kitabı birden basılarak belki de bir rekora imza atmış, bu da dikkatleri üzerine, fitne ve dedikodu olarak çekmiştir. Ortada iyi bir iş olunca konuşanlar, yine ve hep birlikte konuşmuşlar, ama onun umurunda bile olmamıştır. Kişioğlunun kendisini yaralamasına ve engellemesine imkan vermemek en büyük başarısıdır. Nadanların işi gücü; üretenlere, ortaya iyi bir şeyler koyanlara saldırmak olduğundan, o da bunu bildiğinden, hiç takmamış, kimseyi sallamamıştır. Bugün neredeyse 6 Milyonu aşacak toplam kitap satışını yakalayacak yazar sayısı çok az olduğu halde, bu gerçeği kabul etmekte zorlananlara yalnızca gülmektedir. Durmadan, hiç durmadan çalışarak, durmadan hiç durmadan üretmiştir. Üretmektedir. Gökbilge Atsız’ı ve onun savaşımını örnek alarak, Türk tarihinde eserler verdikçe mutlu olmaktadır. Tarihi romanlarında çok az kurgu kullanmış, kendi tanımı ile “Tarihi roman yazmayı değil, Tarihi romanlaştırmayı” seçmiştir. Özellikle bilinmeyen, çok az bilinen ya da yanlış anlatılan Türk kahramanlarını yazmayı görev edinmiştir. Bunda da başarılı olmuş, ardından gelen gençlere örnek olmanın mutluluğunu yaşamıştır. Üstelik onun kullandığı Ulu Türkçe sözcükleri kullanarak konuşan Türk çocukları ve yazan genç yazarlar en büyük övüncüdür. Siyasi romanlarında ise yaşadığı dönemi, bildiği olayları anlatmayı yeğleyen yazar bu konuda da yansız ama Türk’ten yana olma çabasındadır. Olanlara bir yandan değil de yukarıdan bakma nedeni, yaşananların daha iyi anlaşılmasını sağlamak içindir. Elbette kendi siyasi düşüncesi vardır ve inandıklarını savunmaktan geri durmayacaktır. Zamana, yere ve kişilere hele iktidara göre değişmeyi de takım tutar gibi parti tutmayı da reddetmektedir. Yargılamak, karşıtlık ve her dem inandığı gerçekleri savunmak yazarın özelliğidir. Türkçü düşüncenin gelişmesi için büyük çaba harcamak da görevi… Kitaplarında; Türkçe sözcükleri, özellikle unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş ulu sözcükleri seçmesi ve yaygınlaştırma çabası ile mutludur. Yazar bunu da kendisine görev edinmiştir. Arapça ve Farsça’dan arınmış, yaşayan Türkçe’yi tercih etmektedir. 2007 Yılı Mustafa Necati Sepetçioğlu Tarihi Roman Yarışması’nda, “Alp Er Tunga” isimli tarihi romanı ile “Birincilik ödülü” kazanan yazar bu ödülle açılan kapılar nedeniyle Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği’ne her dem kut sunmayı bir borç bilmektedir. Mersin’de yaşayan yazar, eserler vermeyi ve karşıtlığı sürdürmektedir. Çok çalışmakta, yaşamını yalnızca okuma ve yazma üzerine kurgulamakta, zaman zaman yaptığı gezilerinin dışında, sosyal yaşamda yer almayı sevmemektedir. Yazar, Türk tarihini bir bütün olarak görür ve her zerresinden zevk alır. Türk’e olan sevisinin sonucunda Türk’e ait olan ne varsa ona bağlıdır. Türkçüdür. Atatürkçüdür. Bazılarının kendisi için ürettikleri uydurma yüklemelerde olduğu gibi asla ırkçı, sentezci ya da başka bir fikirci değildir. Siyasi kimliği ile Ülkücüdür, ancak bugün onun için iki tip kişi ya da siyasi görüş vardır. 1. Türk 2. Türk yağısı, hain. Bağnazlıktan, yobazlıktan ve gericilikten nefret eder! Yalnız ve yalnız Türklüğü ile övünür! Yanlış olan her şeye herkese karşı çıkar. Doğruyu bulunca ikna olur! Atatürk’ün yolunca, tek güvencesi Soycul Türk Gençliğidir
Page 1 of 12 1 2 12